17 Şubat 2011 Perşembe

ASLIM

Gözlerimi açtığımda her yer bulanıktı. Herkes bana mı bakıyordu yoksa kafamın üzerinde hissettiğim sıcak sıvıya mı anlayamadım. Aniden birisi eyvah ayakları kopmuş diye bağırmaya başladı. Ayaklarımı hissetmiyordum! Kafamı aşağıya indirip bakmaya da cesaret edemiyordum. Ayaklarımı elimle yoklamak istedim ama ellerim cansız bir şekilde gövdemin iki yanında duruyordu. Vücudumun aşağı kısımlarından keskin bir soğuk hissetmeye başladım. Filmlerdeki gibiydi her şey... Üşüyordum ve gittikçe kendimi daha halsiz hissediyordum. Aman Allah'ım ölüyorum! Biri beni kurtarsın diye haykırmak geliyor içimden ama yapamıyorum. Saniyeler içerisinde düşünceler akıp gidiyor kafamın içerisinde. Ayaklarım yoktu ve zihnim sadece ayaklarımın olmadığına odaklanmıştı. Vücudumun  aşağı kısımlarında hissettiğim o soğuk şiddetini giderek arttırmaya başladı. Zihnim uzaktan acı acı gelen bir sese odaklanmaya başladı. Ses sanki giderek bana yaklaşıyordu. Dı dıt dı dıt dı dıt... Birden vücudum sanki uzayda boşluğa düşercesine asılı kalmaya başladı. Ben tam ne olduğunu anlamadan kafam döşemenin sertliğini hissetti. Allah'ım böyle bir acı olmaz! Yorganım benden önce uzanmıştı boyası yıpranmış, üzerine her basışında işkence çekercesine gıcırdayan döşemenin üzerine. Benim yere düşmemle birlikte bir çığlık da eşlik etti döşemeden gelen o gümbürtüye. 12 yıldan bu yana hayatımı paylaştığım, hayatıma anlam katan, her şeyim, biricik karıcım... kalbini tutarak birden yataktan fırlamıştı. Şükürler olsun ki beni fark edip yanıma gelmesi de yataktan fırlaması kadar çabuk oldu. Kafamı vurduğumu anlamış ki hemen yüzüme sarıldı. Sıcacık kollarının arasına aldı kafamı. O şiddetli acı onun kolları arasında yok oluverdi birden. O an o kadar güzel o kadar yumuşak geldi ki bana, saatlerce o şekilde bekleyebilirdim.

Güneşin daha yeni yeni ısıtmaya başladı salonun tam ortasında bir süre öylece bekledim. Çarpmanın etkisiyle olacak bir an bütün düşünme fonksiyonlarım durduğunu sandım. Neyse ki o yumuşak eller tekrar yanıma geldi ve eşimin ısrarına dayanamayarak, faizinin yüksek olduğunu bile bile kredi kartıyla aldığımız kanepeye oturttu beni. Aslı, yani benim her şeyim olan kadın, "ben kahvaltı hazırlamaya gidiyorum sen burada otur hayatım, dinlen biraz" dedikten sonra bir kaç adım mesafede olan ve uzunca bir koridora açılan kapıya yöneldi. Koridorun sonu da onun mesleğini yani ev hanımlığını en güzel şekilde icra ettiği mutfağa ulaşıyordu. Aslımın yemeklerine bayılıyordum. Hatta bazen kendi kendime onunla bu nedenle mi evlendim acaba dediğim zamanlarım da olmuştur. Arada kafamdaki o ağrı karın sancısı gibi tekrar ediyordu. Ama eşimin bu halimden dolayı gösterdiği ilgi bu durumun hoşuma gitmesini bile sağladı. Çocuk gibi hissettim bir ara kendimi. Annesi ilgi göstersin diye mızmızlanan çocuklar gibi. Bir süre sonra içeriden harika kokular gelmeye başladı. Başımın ağrısı bu kokuyla geçti sanki. Artık tek odak noktam kahvaltıydı çünkü. Gece eve geç gelmiştim ve hem yorgun hem de açtım. Ama yorgunluktan direk yatağa atıvermiştim kendimi. içerden gelen kokuya odaklanmıştım artık. Gelen kokudan Aslımın neler yapığını tahmin etmeye çalışıyordum. Çok aç olduğum için olsa gerek bir av köpeği hassasiyetinde kokuları ayırt etmeye başlamıştı burnum. Evet kokuları net bir şekilde ayır edebiliyordum. Aslım benim için kızartma yapıyordu. Kızartılan her sebzenin kokusunu ayırt edebiliyordum. derin bir nefes daha, işte bu! Kızartmanın yanında melemen de yapacak Aslım. çünkü soğan ve biberi pişirmeye başlamıştı. Allah'ım bu nasıl bir koku? Bir sebze bu kadar mı güzel kokar kendi mevsiminde. dayanamıyorum artık ve bir koşuda mutfaktayım. Önce Aslıma sarıldım sımsıkı bu kadar güzel yemekler için. Tabi sonra da çatala sarıldım. 

Apartmandan çıktığımda yine, belediyenin değiştirmediği eski çöp konteynırlarından gelen koku burnumun direğini kırdı. Koşar adımlarla ve nefesimi tutarak hemen ekip arabasına atladım. Fevzi yine kahvaltısını yapmamış ve iğrenç bir şekilde sigara kokuyordu. Sabah kahvaltı yapmadan o sigarayı nasıl içtiğini hala anlayamıyorum. Hani yemekten sonra keyifli olur belki. Ama aç karnına hele de sabahın köründe ne kadar keyif verebilir ki. Fevzi'inin gözlerinin altı yine mosmor çökmüş. Belli ki gece uyumamış yine. Selamıma kısık bir sesle cevap verdikten sonra tek kelime etmeden yola çıktık.

Yüksek ama sakin bir sesle "Komserim şehir merkezinde izinsiz gösteri ihbarı alındı. Destek için ekip istediler."  diyerek komserin yanından ayrılan polis memuru Nevin, Fevzi'ye sert bir bakış atarak masasına geçti. Mustafa komserin yanından gelirken ki sakinliği Fevzi'yi görünce ortadan kalkıverdi. Çünkü üç senedir birlikteydiler ve belli ki dün gece yine kavga etmişler. Fevzi bütün çabalarıma rağmen hiç anlatmadı bana Nevin ile arasında olan bitenleri. Çok merak ediyorum neler olduğunu. Ama bunu öğrenmek de benim haddim değildi. Tam ben bunları düşünürken Mustafa komser "Ali! Fevzi! gelin hemen" diye bağırdı. Her zamanki gibi ekibi toparlayıp olay yerine intikal etmek bize düştü. Hemen bütün herkesi toparlayıp ekip otobüsüne atladık. Şoför Hikmet abi olayın aciliyeti yokmuş gibi aheste aheste bizi olay yerine götürdü. Oraya vardığımız da bir mahşer kalabalığı bizi karşıladı. İlk defa bu kadar kalabalık görüyorduk bu şehirde. Bir tarafta kalkanları, copları, ve robot kıyafetleriyle çevik kuvvet polisler, diğer tarafta ellerinde kaldırımdan kopardığı taşlarla, molotof kokteylleriyle ve yüzlerindeki maskeleriyle eylemci grup. Sanki tüfeğin icat olmadığı bir dönemden kalma bir savaş sahnesi izliyorduk. 

Çok beklemeden biz de harekete geçtik ve olay yerindeki ekiplere destek verdik. İlerde çevik kuvvetten polisler kalkanlarını kendilerine siper yaparak ilerlemeye çalışıyordu. Onlardan daha geride olduğum için şükrettim Allah'a. Çünkü karşıda birbirlerine zarar veren her iki taraf da insandı. Öndeki grupla birlikte biz de ilerlemeye başladık. Her iki tarafında, birbirine bitişik binaların bulunduğu sokakta ilerlemeye başladık düşmanın üzerine hücum edercesine. Kalabalığı hızlı bir şekilde yüz metre kadar püskürttük. Eylemcilerin hemen arkasında sokak bize göre sağ taraftan ikiye ayrılıyordu. İlk başta eylemciler oraya da saparak olay yerinden kaçarlar sandık. ama o kalabalık her nedense dümdüz yollarına devam ettiler. Fevzi bu sırada hemen benim yanımdaydı. Sanki düşmanı kaçırmış da peşinden kovalarcasına bir heyecan vardı yüzünde. Tam sokağı ikiye ayıran sapağa geldik. Koşarak ilerliyorduk ki Fevzi bir kalecinin topu tutmak için topa atladığı gibi önüme düştü. Eylemci grup bizi tuzağa düşürmüştü. Meğer sokağı ikiye bölen diğer sokakta eylemciler bize pusu kurmuşlar. Savaştaki askerler gibi doğru zamanı beklemişler. Biz zafer sarhoşluğuyla hızla ileri doğru giderken onlar hiç beklemediğimiz yerde bize büyük bir darbe indirmişlerdi. Fevzi birkaç saniye yerde acı çektikten sonra büyük bir sinirle ayağa kalktı. Kaskı başından çıkmıştı çünkü ara sokakta bir gösterici ona büyük bir taş fırlatmıştı. Bu taş Fevzi'yi benim önüme düşürmeye ve  Fevzi'nin kaskını düşürmeye yetmişti. Fevzi'yi ilk defa bu kadar sinirli görmüştüm. Ara sokaktan gelen grubun bizi zayıf düşürmesine aldırış etmeden copunu çıkardı ve karşısına kim gelirse vurmaya başladı. Önümüzden kaçan grup da hazırladıkları plana uyarak geri dönmeye ve üzerimize gelmeye başladı. İki grup arasına sıkışmıştık. Fevzi sanki bunların farkında değilmiş gibi önüne gelene vurmaya devam ediyordu. Ben de kaçmanın imkansız olduğunun farkına varınca Fevziye eşlik etmeye başladım. Birden gözüm Fevzi'ye kaydı. Gördüğüm sahne sanki ağır çekimde gözlerimin önünde gerçekleşiyordu. Fevzi henüz 15-16 yaşlarında olan bir çocuğun elini kaldırıma koydu ve hiç beklemeden ayağıyla çocuğun kolunu kırdı. O an çocuğun yerinde ben vardım sanki. Onun acısını kolumda hissedebiliyordum. O an Fevzi dünyadaki en zalim insan oluverdi benim için. Ona bakışlarımdan bu düşüncemi anlamış olacak ki okkalı bir küfür söyledikten sonra, kendisine bu küçük yaşına rağmen kocaman bir taş attığını söyledi. Sanki bu onun tamamen haklı olduğunu gösteriyormuş gibi. 

Uzun süre çarpışan askerler gibi yorgun düşmüştüm. Fevzi ona çok kızmama rağmen hiç yanımdan ayrılmadı. tam bu karmaşa sırasında Fevzi'nin yanından uzaklaştık ki...

Gözlerimi açtığımda her yer bulanıktı. Herkes bana mı bakıyordu yoksa kafamın üzerinde hissettiğim sıcak sıvıya mı anlayamadım. Aniden birisi eyvah ayakları kopmuş diye bağırmaya başladı. Ayaklarımı hissetmiyordum!  Kafamı aşağıya indirip bakmaya da cesaret edemiyordum. Ayaklarımı elimle yoklamak istedim ama ellerim cansız bir şekilde gövdemin iki yanında duruyordu. Vücudumun aşağı kısımlarından keskin bir soğuk hissetmeye başladım. Filmlerdeki gibiydi her şey... Üşüyordum ve gittikçe kendimi daha halsiz hissediyordum. Aman Allah'ım ölüyorum! Biri beni kurtarsın diye haykırmak geliyor içimden ama yapamıyorum. Saniyeler içerisinde düşünceler akıp gidiyor kafamın içerisinde. Rüyamdan hala uyanamadım mı yoksa. Ama bu sefer aklımda ayaklarım yoktu. Zihnim sadece Aslımı getiriyordu gözlerimin önüne. Sadece onu düşünebiliyordum. Beni korkutan ne etrafımdaki kalabalık ne ayaklarımı hissetmemem ne de az ilerde patlayan arabaydı. Sadece Aslım!!! Allah'ım yalvarırım bu bir rüya olsun...
        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder