Nerden başlasam nasıl yapsam bilmiyordum. Önce altta kalanın canı çıksın dercesine üst üste birikmiş kirlileri mi toplasam, çamaşır dolabının yanında çöp kutusunun kusmuş olduğu çöplerimi toplasam, çarşafı marşafı birbirine karışmış yatağı mı toplasam, yerde rüzgara kapılmış gibi dağınık kağıtları mı toplasam... Vay arkadaş ne yapmaya karar vermek bile zormuş. Hadi Bismillah! Önce yerde depreşen çamaşırları yatağın üzerine yığdım. Sonra yerde duran ve geçen sene eve ilk çıktığımda memleketteki evden getirdiğim halıyı topladım. Halı üzrindeki çekirdek kabukları, patlamış mısır kalıntıları ve onca zaman içerisinde üzerinde biriken tozdan o kadar ağırlaşmış ki kaldırırken belim ayrıldı sandıım. Neyse ki diğer halı çok küçük. Büyük halıdan sonra o kolay gelmişti. Halıları karşı odaya bıraktım. Bundan sonra ne yapmalıydı? Tabi ki yatağımın karşısında bulunan bilgisayarı kaldırmalıydım. Keşke zamanında laptop alsaymışım. Bilgisayar masasının altı savaş alanı gibiydi. Kablolar o kadar birbirine girmiş ki ayırmaya kalksam içinde kaybolur muyum acaba diye düşündüm. Karşıdan gelen düşman askerlerine saldırırcasına giriştim kablolara. Allah Allah Allah! Allah Allah? Hangi kabloyu nerden çıkardım ki acaba? Neyse daha sonra deneme yanılma yoluyla bulurum herhalde. Kabloları birbirinden ayırdıktan sonra bilgisayarın her parçasını karşı odaya teker teker taşımaya başladım. Her parçada üzerime bir kalıp toz yapışıyordu. Bütün malzemeyi taşıdıktan sonra bilgisayar masasını içeri götürdüm. Tabi o da üzerimde tolarıyla kendinden hatıra bırakmıştı. Sonra ders çalışma masamı taşıdım. Neyse ki onun üzerinde ders çalışma faaliyetlerim olduğu için çok fazla toz tutmamıştı. Bunlardan sonra da dağılmak için bahane arayan kitaplarımı ve test kağıtlarını büyük bir çaba ile karşı odaya taşıdım. Sonunda çırılçıplak döşemelerle baş başa kalabildik.
Kadınların temizlik stratejilerini kıskandırırcasına plan yapmıştım aklımda. Önce çalıştığında bütün seslerin kaybolmasına neden olan, kırmızı renkli ve arkadaşlardan yediğimiz elektrik süpürgesiyle döşemeleri çekecektim. Sonra da deterjanlı suyla silecektim. Ancak halıları içeri taşımadan önce elektik süpürgesiyle çekmem gerektiğinin çok sonra farkına varacaktım. O kadar mükemmel bir plan yapmıştım yani.
Plana sadık kalarak önce elektrik süpürgesiyle çekmeye başladım her yeri. O kadar çok çekecek şeyi varmış ki, süpürgenin elimde tuttuğum sert borusundan sürekli içine tıkır tıkır bir şeyler giriyordu. Ne kadar çok birikim yapmışım? Genel olarak her yeri süpürgeyle çektiğimi düşünmüşken dikkatimi döşemelerin araları ve duvar dipleri çekti. Tozalar orada nasıl birikmişlerse artık siyah pamuk topakları gibi olmuştu. Süpürgenin geniş başlığını çıkararak tozlara nokta atışı yapmaya başladım. Bu işlem bittikten sonra şöyle bi baktığımda, evet kabasını almıştım pisliğin. Sıra geldi deterjanlı su ile döşemeleri silmeye. Banyoya mutfağa baktıktan sonra suya katacak bir çamaşır suyumun olmadığını anladım. Birden kavrama yoluyla geçenlerde Carrefour’dan kampanyalı olduğu için aldığım Kosla Oxi Actionın işime yarayacağının farkına vardım. Çamaşırları temizliyorsa döşemeleri de temizler dimi? Çamaşır suları öyle çünkü. Kabın içine çok az deterjan döktükten sonra su eklemeye başladım. Deterjan o kadar köpürdü ki kabın dışına taşmaya başladı. Suyu kapatıp kovayı elime aldım ki yer yüzüme doğru yaklaşmaya, fayanslar daha da büyümeye başladı. İşte o an... Banyonun da akustiği sayesinde kafamın fayanslara çarpış sesi savaş filmlerinden gelen patlama sesi gibi geldi kulağıma. Böyle bir acıyı hissetmek o kadar kötü bir duygu ki anlatamam. Daha önce yine bu banyoda düşmüştüm. Ama düşüş yönüm totoma doğru olduğu ve totom o anlık hava yastığı görevi yaptığı için pek acı çekmemiştim. Can havliyle ayağa kalkmakaya, elimle yerden destek almaya çalışırken cllops diye bir ses yankılandı o cehennem olan banyonun içerisinde. Elimi dirseğime kadar kadar köpüklü kovanın içine sokmuşum. Vay senin diye başlayarak kovaya sanki duyacakmış gibi okkalı bir küfür salladım. Bir taraftan kafamdaki ağrı diğer taraftan bir hışımla elimi kovaya soktuğum için sinir küpüne dönmem aceleyle ayağa kalkmaya çalışmama neden oldu. Eee atalarımız boşuna dememiş keskin sirke küpüne zarar diye. Kalkmamla yere tekrar düşmem bir oldu. Neyse ki bu sefer hava yastığım vardı ve çok bir acı hissetmedim. Hatta kafamın acısıyla hiç hissetmedim bile diyebilirim. Elimi kovaya sokup sonra da çıkarmaya çalıştığımda köpüklü su yere dökülmüş. Ben de üzerinde hareket etmeye kalkınca sonuç bir hüsran ve acı oluverdi. Ayağa kalkıp bu savaş alanından çıkmaktan vazgeçtim. Sürünerek banyonun kapısına doğru yaklaşmaya başladım. Tabi yanımda sağ elimle çekiştirerek getirdiğim yaralı asker kova da vardı.
Şükürler olsun ki o savaş alanından sağ ama yaralı bir şekilde çıkmayı başardım. Ama hala yere tedirginlikle basıyordum. Tam o sıra odada kapının hemen solunda bulunan, geçen sene evden çıkan arkadaştan aldığım, tam öğrenci işi fermuarlı dolabın üzerindeki telefonumdan mesaj sesi geldi. Banyodaki savaştan sonra o mesaj, tam sessizlik anında uzaklara dalmış giderken gelen rahatsız edici bir ses gibi geldi. Şimdi bu halde kim bakacaktı o telefona. Yine de baktım. Çünkü gelen mesajlara, çağrılara bakmamak huyum değildir. Hatta telefonu olduğu halde telefonunu yanında taşımayanlardan mesajlara iki saat sonra cevap verenlerden çaldığını bile bile telefonu açmayanlardan nefret ederim. Kovanın içindeki deterjandan olsa gerek kolum dirseğime kadar yapış yapış olmuştu. Deterjan kuruyunca kolumda iğrenç bir koku da almaya başlamıştı. Yapış yapış ellerimle mesajı açtım. Allah'ım bu senin bana bir lûtfun galiba. Mesaj atan Erhan'dı. Erhan sınıftan arkadaşlar aracılığıyla tanıştığım, okumakla pek alakası olmamasına rağmen açık öğretim üçüncü sınıfta olan, çok sevdiğim bir arkadaşım. Bana emeği çok geçmiştir. Ben memleketteyken Erzurum'da olan büün işlerimi halletmiştir sağolsun. "Aga evdeysen geliyorum" diye mesaj atmış. Benim için bundan güzel haber olamazdı. Çünkü evde temizlik yaptığımdan haberi yoktu ve işlerin çoğunu ona yıkmayı planlıyordum."Tmm Hajı gel." diye mesaj attıktan sonra yavaş yavaş odayı paspaslamaya başladım. Ben daha odanın yarısını bile paspaslamadan kapı çaldı. Belki ki Erhan yolda, eve gelirken atmış mesajı. Kapıyı açtığımda halimi gördüğünden olsa gerek tuhaf bir bakış attı bana. "Bu ne hal la?" deyip bana bakarak içeri geçti. İçeride onu bekleyen pusudan haberi yoktu garibin. Salondan odaların bulunduğu koridora yaklaşırken meraklı bakışlarını birden bana çevirdi. "Bu ne laaaan!!" diyerek benim odaya yöneldi. Hiç beklemediğim bir tepkiyle "Bu oda böyle mi temizlenir lan? Savaş alanına çevirmişsin burayı. Hani düşman nerde ben de saldırayım bari." dedi. Zaten Allah'tan arıyordum böyle bir şeyi. Hemen köpüklü paspası eline tutuşturdum. Mutfakta az işim var bahanesiyle hemen yanından uzaklaştım. Mutfağa gittim ama orada işim yoktu. Bir bardak buz gibi suyu bir seferde diktikten sonra salona geçtim. Baktım bizimkinin içeriden paspası sürtüş sesi geliyor. Ürkütmemek lazım kekliği dedim içimden. Salonda kanepelerin içinde sağlam olanına uzandım hemen. Telefonuma bedava wap adreslerinden yüklediğim oyunlardan birini açtım oynamaya başladım. Aradan on beş yirmi dakika falan geçti ki artık içeri geçeyim dedim. Temizliğin hepsini Erhan'a yüklemek olmaz dedi kedisinden böyle bir tepki beklemediğim vicdanım. Halbuki başta bütün işi ona yıkmayı düşünüyordum.
İçerideki manzara kanımı dondurmaya yetti de arttı bile. Erhan bütün döşemeleri dezenfekte edeceğim diye odayı köpüğe boğmuş. Allah'ım ben çok mu kötü kulunum Ya Rabbim diye ağlarcasına konuştum kendi kendime. Olamaz ya her her köpük içerisinde ve bilinç altım hemen banyodaki savaşı getirdi gözümün önüne.
"Oğlum sen ne yaptın ya batırdın bütün buraları." der demez sanki çoktan bir bahane arıyormuş gibi paspası bana doğru fırlattı. "Benden bu kadar ben gider aga" deyip tam odadan çıkarken önüne eten bir set kurdum hemen. "Hacı anca beraber kanca beraber. Hadi birlikte bitirelim bu işi." Bizimki ısrar edeceğimi anladı ki hemen savaş bayrağını indirdi. Erhan dolabın ve yatağın altlarını silmek için bir oraya bir buraya çekmiş. Yani biri Anya'da biri Konya'da amaçsızca duruyorlardı. Ben hemen banyoya boşaltıp temiz su getireceğimi söyleyip banyoya geçtim. Bilinçaltım yine işbaşındaydı, bana "Hacı dikkat et bak yine dağıtma kafanı gözünü" diye seslenince içeri, kaymamak için ayaklarımı sürükleye sürükleye gittim. Şükür düşmeden kovayı musluğun ağzına koyabildim ve musluğu sonuna kadar açtım. Su foşur foşur kısa sürede kovanın içine dolduktan sonra, kovayı kaldırmadan, sürükleyerek temkinli adımlarla banyo kapısına doğru çekmeye başladım ki ayaklarımda anlık bir boşluk. Saliseler içerisinde aklımda bin türlü şey geçti. Allllaaaaahhh! diye haykırarak tam düşerken atletik bir hareketle dengemi sağlamayı başardım. O heyecanla sanki vücudumdaki bütün kan ayaklarıma toplanmıştı. Kalbim küt küt atmaya önceki savaştan kalan yaram da "yine mi?" dercesine sızlamaya başladı. Yine sürünerek banyodan çıktığımda, düşmediğim halde, o heyecanla düşmüş kadar olmuştum.
Sonunda odaya kadar sağ bir şekilde gelmişken, keşke düşüp ölseydim dedim içimden. Bizimki dolabı çekeyim derken dolabı fermuar tarafına doğru düşürmüş, tabi dolabın fermuarı bu arada açık, kaldırmaya çalışmış, kaldırmış ve yere düşen bütün gömlekleri kazakları çabucak yatağın üzerine fırlatmış. Bütün o askıdaki gömlekler özenerek katladığım kazak ve kot pantolonlarım ıslak ve köpüklüydü artık. Onların hepsini daha yeni yıkatmıştım halbuki... Bir süre donuk, öylece içeri bakarken Erhan "Aga kusura bakma ya çekeyim dedim devrildi" dedikten sonra içimden sağlam bir küfür sallamak geldi içimden. Ama çıkarcı yanım yine beni engelliyordu, boş ver bu odayı ancak onula temizlersin diyordu. Çıkarcı yanımı dinlemek o an için daha karlı geldi bana ve onun söylediğini yaptım. Aldırmamış gibi paspası temiz suya batırıp sıktıktan sonra Erhan'a verdim yeri yeniden temiz paspasla silsin diye. Ben de o arada çamaşırları dolaba koymayı düşünüyordum. Ama çamaşırların o halini görünce bu düşüncem kayboldu birden. Yatağın üzerindeki çamaşırları bir seferde kucağıma alarak dolabın açık fermuarından içeri tıkıştırdım, fermuarını da sonuna kadar kapattım. Bu arada bizim ki yeri silmeye devam ediyordu. Altını silmek için yatağı çekmeye kalkıştı ki, sanki onu bubi tuzağından onu kurtarırcasına "Dur!!" diye bağırdım. "Ben çekerim aga sen sil sadece" deyip yatağın ayak tarafından çekmeye başladım ki, birden zorla çektiğim yatak bana hafif geldi. Bana helal olsun ki yatağı ayak tarafından kırmıştım ve o büyük parça elimde kalmıştı. Bu yatak şimdiki eve çıktığımızda bizden önce bu evde kalan polislerden kalmıştı ve ben hemen yatağı hacılamıştım. Yatak mavi renkli ve metalden yapılmıştı. Bu yatak daha önce de bizim ev elemanları üzerinde film izlerken onların ağırlığına dayanamayıp orta yerinden eğrilmişti. Şimdi de ayak tarafı elimde kaldı. Galiba bırakan polis isteyerek bırakmamıştı. İçimden bir okkalı küfür daha geldi ama fısıldayarak ya sabır demekten başka bir şey yapmadım. Kırık yatağı Erhan'la birlikte daha sonra yerini değiştirmeyecek şekilde tekrar yerleştirdik. Dolabın yerini Erhan güzelce sildikten sonra dolabı oraya yerleştirdim. Bütün döşemeleri sildikten sonra dinlenmek için salona geçtik. Ben yorgunluktan ölüyordum, Erhan'ın yüzünde yeni gelmesine rağmen yorgunluk ifadesi vardı. Öylece oturarak bir süre salonda dinlendik.
İki erkek benim odanın karşısındaki odada bulunan eşyaları tekrar benim odaya yerleştirmek için plan yaptık. Önce halıları yere serecektik, sonra bilgisayarın parçalarını teker teker içeri taşıyacak masasını da götürdükten sonra kuracaktık. Bunlardan sonra da geri kalan kitapları falan güzel bir şekilde odada uygun bir yere dizecektik. Teoride mükemmel görünen bu plan daha halıyı yere sermeden, pratikte bir işe yaramayacağını belli etti. Çünkü halı aylarca biriktirdiği tozu biz onu yere atınca havaya bırakıverdi.Yani bütün temizlik daha o andan itibaren boşa gitmeye başladı. Erhan gülerek "Sen bunu çekmeden mi içeri bıraktın aga ya?" deyince planda bir sorun olduğu daha da belirginleşti. Hemen salondan kırmızı renkli ve kendi sesinden başka bütün sesleri de içine çeken elektrikli süpürgeyi aldım. Süpürgenin kulağı mahfeden sesiyle birlikte halıyı çekmeye başladım ama sanki süpürge halının üzerindeki tozları çekmiyordu. Tozlar halının bir parçası haline gelmişti sanki, ayrılmıyorlardı halıdan. Öyle üstün körü çekip bırakmak içime sinmedi. Erhan'a mutfakta mutfak dolabının ikinci gözündeki silme bezlerinden bir tane getirmesini söyledim. Ondan beklemediğim bir çabuklukla bezi getirdi bana. Bezi bir güzel sildikten sonra halı müşteri ben tellak hart hurt giriştim halıya. Bezi her halıya sürttüğümde tellağın insanın üzerindeki pisliği çıkardığı gibi halının üzerinde toz topakları oluşuyordu. Uzun bi uğraştan sonra halının üzerini silmeyi başardım. Halı biraz olsun temiz görünmüştü. Sıra karşı odadaki malzemeyi içeri taşımaya geldi. Ama onlarda toz yuvası halindeydiler. Halıdan dolayı sütten ağzım yanmış yoğurdu üfleyerek yiyordum artık. Hemen karşı odada onların da tozunu çabucak aldıktan sonra içeri taşımaya başladık. Ben önce bilgisayarın masasını aldım içeri götürdüm. Erhan da odadaki diğer masanın üzerinde olan monitörü getirdi odaya. Hemen masayı bırakıp monitörü Erhan'ın elinden aldım ve masanın üzerine yerleştirdim. O sırada Erhan karşı odaya geçti. Tam ben odamın kapısına döndüm ki Erhan "Yakala!" diye bağırarak karşı odadan bilgisayarın klavyesini bana doğru fırlattı. Klavyenin havadan gelişini ağır çekimde izleyebiliyordum. Ama olayın ummadığım anda ummadığım şekilde gerçekleşmesinden dolayı klavyenin geldiğini gördüğüm halde gözlerimle takip etmekten başka hiç bir tepki veremedim. Ağır çekimle izlediğim sahnenin sonunda klavye sert zemine çarpıyor, çeşitli yerlerinden kırılıyor, çatlıyor ve tuşları kopuyordu. Bir okkalı küfür daha geliyordu içimden ama bu sefer dışarı hiçbir değişime uğramadan yüksek bir sesle çıkıyordu. Erhan'ın yüzü bu küfürden sonra birden düştü. "Sen tutamadın oğlum." diyerek umutsuzca kendini savundu. Derin derin nefes alarak "Neyse bunda da bir hayır vardır herhal." diyerek klavyeyi kırılan parçalarıyla birlikte yerden alıp monitörün önüne koydum. Erhan'la birlikte diğer malzemeleri daha dikkatli bir şekilde içeri taşımaya devam ettik. Bütün her şeyi güzelce yerleştirdik. Hatta odada ufak bir değişiklik de yaptık. Son olarak kırık yatağın çarşaflarını falan serdikten sonra bütün iş bitmişti.
Odanın kapısından şöyle bir baktığımda acaba gerçekten bir temizlik yaptım mı diye düşündüm. Olayı gözden geçirirsek bu temizlik bana şişik bir kafaya, kırık bir yatağa, köpüklenmiş çamaşırlara, ve kırılmış bir klavyeye mâl olmuştu. Bütün bunlar beni şu sonuca götürüyordu. Erkekler temizlik işine bulaşmamalı, hatta mümkün olduğunca uzak durmalı. Sloganımız da kirlemek güzeldir...
Şükürler olsun ki o savaş alanından sağ ama yaralı bir şekilde çıkmayı başardım. Ama hala yere tedirginlikle basıyordum. Tam o sıra odada kapının hemen solunda bulunan, geçen sene evden çıkan arkadaştan aldığım, tam öğrenci işi fermuarlı dolabın üzerindeki telefonumdan mesaj sesi geldi. Banyodaki savaştan sonra o mesaj, tam sessizlik anında uzaklara dalmış giderken gelen rahatsız edici bir ses gibi geldi. Şimdi bu halde kim bakacaktı o telefona. Yine de baktım. Çünkü gelen mesajlara, çağrılara bakmamak huyum değildir. Hatta telefonu olduğu halde telefonunu yanında taşımayanlardan mesajlara iki saat sonra cevap verenlerden çaldığını bile bile telefonu açmayanlardan nefret ederim. Kovanın içindeki deterjandan olsa gerek kolum dirseğime kadar yapış yapış olmuştu. Deterjan kuruyunca kolumda iğrenç bir koku da almaya başlamıştı. Yapış yapış ellerimle mesajı açtım. Allah'ım bu senin bana bir lûtfun galiba. Mesaj atan Erhan'dı. Erhan sınıftan arkadaşlar aracılığıyla tanıştığım, okumakla pek alakası olmamasına rağmen açık öğretim üçüncü sınıfta olan, çok sevdiğim bir arkadaşım. Bana emeği çok geçmiştir. Ben memleketteyken Erzurum'da olan büün işlerimi halletmiştir sağolsun. "Aga evdeysen geliyorum" diye mesaj atmış. Benim için bundan güzel haber olamazdı. Çünkü evde temizlik yaptığımdan haberi yoktu ve işlerin çoğunu ona yıkmayı planlıyordum."Tmm Hajı gel." diye mesaj attıktan sonra yavaş yavaş odayı paspaslamaya başladım. Ben daha odanın yarısını bile paspaslamadan kapı çaldı. Belki ki Erhan yolda, eve gelirken atmış mesajı. Kapıyı açtığımda halimi gördüğünden olsa gerek tuhaf bir bakış attı bana. "Bu ne hal la?" deyip bana bakarak içeri geçti. İçeride onu bekleyen pusudan haberi yoktu garibin. Salondan odaların bulunduğu koridora yaklaşırken meraklı bakışlarını birden bana çevirdi. "Bu ne laaaan!!" diyerek benim odaya yöneldi. Hiç beklemediğim bir tepkiyle "Bu oda böyle mi temizlenir lan? Savaş alanına çevirmişsin burayı. Hani düşman nerde ben de saldırayım bari." dedi. Zaten Allah'tan arıyordum böyle bir şeyi. Hemen köpüklü paspası eline tutuşturdum. Mutfakta az işim var bahanesiyle hemen yanından uzaklaştım. Mutfağa gittim ama orada işim yoktu. Bir bardak buz gibi suyu bir seferde diktikten sonra salona geçtim. Baktım bizimkinin içeriden paspası sürtüş sesi geliyor. Ürkütmemek lazım kekliği dedim içimden. Salonda kanepelerin içinde sağlam olanına uzandım hemen. Telefonuma bedava wap adreslerinden yüklediğim oyunlardan birini açtım oynamaya başladım. Aradan on beş yirmi dakika falan geçti ki artık içeri geçeyim dedim. Temizliğin hepsini Erhan'a yüklemek olmaz dedi kedisinden böyle bir tepki beklemediğim vicdanım. Halbuki başta bütün işi ona yıkmayı düşünüyordum.
İçerideki manzara kanımı dondurmaya yetti de arttı bile. Erhan bütün döşemeleri dezenfekte edeceğim diye odayı köpüğe boğmuş. Allah'ım ben çok mu kötü kulunum Ya Rabbim diye ağlarcasına konuştum kendi kendime. Olamaz ya her her köpük içerisinde ve bilinç altım hemen banyodaki savaşı getirdi gözümün önüne.
"Oğlum sen ne yaptın ya batırdın bütün buraları." der demez sanki çoktan bir bahane arıyormuş gibi paspası bana doğru fırlattı. "Benden bu kadar ben gider aga" deyip tam odadan çıkarken önüne eten bir set kurdum hemen. "Hacı anca beraber kanca beraber. Hadi birlikte bitirelim bu işi." Bizimki ısrar edeceğimi anladı ki hemen savaş bayrağını indirdi. Erhan dolabın ve yatağın altlarını silmek için bir oraya bir buraya çekmiş. Yani biri Anya'da biri Konya'da amaçsızca duruyorlardı. Ben hemen banyoya boşaltıp temiz su getireceğimi söyleyip banyoya geçtim. Bilinçaltım yine işbaşındaydı, bana "Hacı dikkat et bak yine dağıtma kafanı gözünü" diye seslenince içeri, kaymamak için ayaklarımı sürükleye sürükleye gittim. Şükür düşmeden kovayı musluğun ağzına koyabildim ve musluğu sonuna kadar açtım. Su foşur foşur kısa sürede kovanın içine dolduktan sonra, kovayı kaldırmadan, sürükleyerek temkinli adımlarla banyo kapısına doğru çekmeye başladım ki ayaklarımda anlık bir boşluk. Saliseler içerisinde aklımda bin türlü şey geçti. Allllaaaaahhh! diye haykırarak tam düşerken atletik bir hareketle dengemi sağlamayı başardım. O heyecanla sanki vücudumdaki bütün kan ayaklarıma toplanmıştı. Kalbim küt küt atmaya önceki savaştan kalan yaram da "yine mi?" dercesine sızlamaya başladı. Yine sürünerek banyodan çıktığımda, düşmediğim halde, o heyecanla düşmüş kadar olmuştum.
Sonunda odaya kadar sağ bir şekilde gelmişken, keşke düşüp ölseydim dedim içimden. Bizimki dolabı çekeyim derken dolabı fermuar tarafına doğru düşürmüş, tabi dolabın fermuarı bu arada açık, kaldırmaya çalışmış, kaldırmış ve yere düşen bütün gömlekleri kazakları çabucak yatağın üzerine fırlatmış. Bütün o askıdaki gömlekler özenerek katladığım kazak ve kot pantolonlarım ıslak ve köpüklüydü artık. Onların hepsini daha yeni yıkatmıştım halbuki... Bir süre donuk, öylece içeri bakarken Erhan "Aga kusura bakma ya çekeyim dedim devrildi" dedikten sonra içimden sağlam bir küfür sallamak geldi içimden. Ama çıkarcı yanım yine beni engelliyordu, boş ver bu odayı ancak onula temizlersin diyordu. Çıkarcı yanımı dinlemek o an için daha karlı geldi bana ve onun söylediğini yaptım. Aldırmamış gibi paspası temiz suya batırıp sıktıktan sonra Erhan'a verdim yeri yeniden temiz paspasla silsin diye. Ben de o arada çamaşırları dolaba koymayı düşünüyordum. Ama çamaşırların o halini görünce bu düşüncem kayboldu birden. Yatağın üzerindeki çamaşırları bir seferde kucağıma alarak dolabın açık fermuarından içeri tıkıştırdım, fermuarını da sonuna kadar kapattım. Bu arada bizim ki yeri silmeye devam ediyordu. Altını silmek için yatağı çekmeye kalkıştı ki, sanki onu bubi tuzağından onu kurtarırcasına "Dur!!" diye bağırdım. "Ben çekerim aga sen sil sadece" deyip yatağın ayak tarafından çekmeye başladım ki, birden zorla çektiğim yatak bana hafif geldi. Bana helal olsun ki yatağı ayak tarafından kırmıştım ve o büyük parça elimde kalmıştı. Bu yatak şimdiki eve çıktığımızda bizden önce bu evde kalan polislerden kalmıştı ve ben hemen yatağı hacılamıştım. Yatak mavi renkli ve metalden yapılmıştı. Bu yatak daha önce de bizim ev elemanları üzerinde film izlerken onların ağırlığına dayanamayıp orta yerinden eğrilmişti. Şimdi de ayak tarafı elimde kaldı. Galiba bırakan polis isteyerek bırakmamıştı. İçimden bir okkalı küfür daha geldi ama fısıldayarak ya sabır demekten başka bir şey yapmadım. Kırık yatağı Erhan'la birlikte daha sonra yerini değiştirmeyecek şekilde tekrar yerleştirdik. Dolabın yerini Erhan güzelce sildikten sonra dolabı oraya yerleştirdim. Bütün döşemeleri sildikten sonra dinlenmek için salona geçtik. Ben yorgunluktan ölüyordum, Erhan'ın yüzünde yeni gelmesine rağmen yorgunluk ifadesi vardı. Öylece oturarak bir süre salonda dinlendik.
İki erkek benim odanın karşısındaki odada bulunan eşyaları tekrar benim odaya yerleştirmek için plan yaptık. Önce halıları yere serecektik, sonra bilgisayarın parçalarını teker teker içeri taşıyacak masasını da götürdükten sonra kuracaktık. Bunlardan sonra da geri kalan kitapları falan güzel bir şekilde odada uygun bir yere dizecektik. Teoride mükemmel görünen bu plan daha halıyı yere sermeden, pratikte bir işe yaramayacağını belli etti. Çünkü halı aylarca biriktirdiği tozu biz onu yere atınca havaya bırakıverdi.Yani bütün temizlik daha o andan itibaren boşa gitmeye başladı. Erhan gülerek "Sen bunu çekmeden mi içeri bıraktın aga ya?" deyince planda bir sorun olduğu daha da belirginleşti. Hemen salondan kırmızı renkli ve kendi sesinden başka bütün sesleri de içine çeken elektrikli süpürgeyi aldım. Süpürgenin kulağı mahfeden sesiyle birlikte halıyı çekmeye başladım ama sanki süpürge halının üzerindeki tozları çekmiyordu. Tozlar halının bir parçası haline gelmişti sanki, ayrılmıyorlardı halıdan. Öyle üstün körü çekip bırakmak içime sinmedi. Erhan'a mutfakta mutfak dolabının ikinci gözündeki silme bezlerinden bir tane getirmesini söyledim. Ondan beklemediğim bir çabuklukla bezi getirdi bana. Bezi bir güzel sildikten sonra halı müşteri ben tellak hart hurt giriştim halıya. Bezi her halıya sürttüğümde tellağın insanın üzerindeki pisliği çıkardığı gibi halının üzerinde toz topakları oluşuyordu. Uzun bi uğraştan sonra halının üzerini silmeyi başardım. Halı biraz olsun temiz görünmüştü. Sıra karşı odadaki malzemeyi içeri taşımaya geldi. Ama onlarda toz yuvası halindeydiler. Halıdan dolayı sütten ağzım yanmış yoğurdu üfleyerek yiyordum artık. Hemen karşı odada onların da tozunu çabucak aldıktan sonra içeri taşımaya başladık. Ben önce bilgisayarın masasını aldım içeri götürdüm. Erhan da odadaki diğer masanın üzerinde olan monitörü getirdi odaya. Hemen masayı bırakıp monitörü Erhan'ın elinden aldım ve masanın üzerine yerleştirdim. O sırada Erhan karşı odaya geçti. Tam ben odamın kapısına döndüm ki Erhan "Yakala!" diye bağırarak karşı odadan bilgisayarın klavyesini bana doğru fırlattı. Klavyenin havadan gelişini ağır çekimde izleyebiliyordum. Ama olayın ummadığım anda ummadığım şekilde gerçekleşmesinden dolayı klavyenin geldiğini gördüğüm halde gözlerimle takip etmekten başka hiç bir tepki veremedim. Ağır çekimle izlediğim sahnenin sonunda klavye sert zemine çarpıyor, çeşitli yerlerinden kırılıyor, çatlıyor ve tuşları kopuyordu. Bir okkalı küfür daha geliyordu içimden ama bu sefer dışarı hiçbir değişime uğramadan yüksek bir sesle çıkıyordu. Erhan'ın yüzü bu küfürden sonra birden düştü. "Sen tutamadın oğlum." diyerek umutsuzca kendini savundu. Derin derin nefes alarak "Neyse bunda da bir hayır vardır herhal." diyerek klavyeyi kırılan parçalarıyla birlikte yerden alıp monitörün önüne koydum. Erhan'la birlikte diğer malzemeleri daha dikkatli bir şekilde içeri taşımaya devam ettik. Bütün her şeyi güzelce yerleştirdik. Hatta odada ufak bir değişiklik de yaptık. Son olarak kırık yatağın çarşaflarını falan serdikten sonra bütün iş bitmişti.
Odanın kapısından şöyle bir baktığımda acaba gerçekten bir temizlik yaptım mı diye düşündüm. Olayı gözden geçirirsek bu temizlik bana şişik bir kafaya, kırık bir yatağa, köpüklenmiş çamaşırlara, ve kırılmış bir klavyeye mâl olmuştu. Bütün bunlar beni şu sonuca götürüyordu. Erkekler temizlik işine bulaşmamalı, hatta mümkün olduğunca uzak durmalı. Sloganımız da kirlemek güzeldir...
bence de kirlenmek güzeldir :D
YanıtlaSil